Anne, Baba, Çocuk ve Aile Kavramı
Aile; evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik. Bu tanım Türk Dil Kurumu’nun (TDK) aile tanımlaması biz de bu tanım çerçevesinden bakarsak belki sadece oradaki kan bağı ifadesini fark ederiz fakat kan bağının yanı sıra tanımdaki “ilişki” ifadesine de dikkatinizi çekmek istiyorum. Çünkü aile içindeki ilişkilerin dinamiği başta bireyin sonrasında da bireylerin oluştuğu toplumun temelini oluşturmaktadır. Peki, bu ilişkiler nasıl olmalıdır, ilişkilerin dinamiği nedir gibi soruların cevabını vermemiz gerekir sanıyorum. İlişki dinamikleri içinde ele aldığımız ilişkiler ise ayrı ayrı olarak; anne – baba ilişkisi, anne – çocuk ilişkisi, baba-çocuk ilişkisi ve anne-baba-çocuk ilişkisidir. Bunların her biri ayrı bağlamda ele alınmalı gibi görünse de birbirini etkileyen bir fabrikanın çarkları gibidir herhangi birinde aksaklık olması diğer alanlarda da aksaklığa neden olur. Örneğin; anne – baba arasında sağlıklı bir iletişim olmaması çocukta kaygı ve anksiyete yaratmanın yanı sıra anneye veya babaya olan güven duygusunu da olumsuz yönde etkilemektedir. Fakat anne – baba arasındaki ilişki dinamiği karşılıklı hoş görü ve anlayışa dayanıyorsa çocuk da ailede sosyal öğrenme yoluyla bu insani değerleri öğrenir ve bunu sosyal ortamında davranış olarak geliştirir, çevresindeki bireyler tarafından da öğrenilir ve bu şekilde bu etki yayılarak ilerler ve sağlıklı toplum inşa edilmeye başlanır. Başta da değindiğim gibi sağlıklı toplumun temelleri aile içindeki ilişkilerin dinamiği ile atılır. Bir diğer ilişki olan anne – çocuk ilişkisini ele alacak olursak; öncelikle bu ilişki dinamiğinin en önemlisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü bu ilişki dinamiğinde bireyin hayatının temel taşı olan “güvenli bağlanma” gerçekleşir veya gerçekleşemez. Peki, nedir bu güvenli bağlanma, güvenli bağlanma; temelde bebeğin annesinin onun fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayacağına güvenmesinin yanı sıra sevgi ve ilgi ihtiyacının da anne tarafından karşılanacağına güvenmesidir. Güvenli bağlanmanın gerçekleşmesi durumunda oldukça sağlıklı bir psikolojiye ve benlik algısına sahip ayrıca sosyal hayata katılmaktan korkmayan bir bireyin gelişimini sağlarken güvenli bağlanmanın gerçekleşemediği durumlarda ise; üç sağlıksız bağlanma biçimi karşımıza çıkar bunlar
Kaçıngan Bağlanma
Bu bağlanma türünde genellikle anne çocukların ihtiyaçlarına ilgisiz kalır. Bu nedenle çocuk da ebeveynin varlığına tepki vermez. Bu tarz bağlanma stili geliştiren bireylerin benlik algıları kendilerine karşı olumlu iken genellikle başkalarına karşı olumsuzdur. Başkalarına güvenmenin ve onlarla bağ kurmanın gereksiz olduğuna inanırlar. Ve başkalarına yakınlık kurmaktan kaçınırlar.
Kaygılı Bağlanma
Bu bağlanma türünde ise bebeğin ihtiyaçları bazen karşılanırken bazen karşılanmamıştır. Bu nedenle bebek annenin dikkatini çekebilmek ve ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamak için savaşmak zorunda kalmıştır. Bu durum da bebekte yoğun kaygıya ve yetersiz benlik algısına neden oluşturur. Kendine kaşı olumsuz benlik algıları olan bu bireylerin başkalarına karşı benlik algıları yüksektir. Bu bireylerin yakınlık ihtiyaçları ve birine bağlanma gereksinimleri yüksektir. Bu kişiler hem partneri hem ailesi hem de toplum tarafından reddedileceğine dair yoğun korku duyarlar.
Görüldüğü üzere aile; bireyin dolayısıyla da toplumun sağlıklı bir ruh sağlığına sahip olabilmesi için kişilik ve duygusal karakterinin temellerinin atıldığı yerdir.
Özetlemek gerekirse elbette ailelerden beklenilen mükemmellik değildir fakat bir bireyin ilk yıllardaki aile içindeki deneyimlerinin sonrasındaki bütün hayatını nasıl etkilediğini sanıyorum fark ettiniz. Bunun dışında güvenli bağlanma gerçekleşmemiş bireylerde ileride suça ve sosyapatiye daha meyilli olduğu araştırmalar tarafından ortaya konulmuştur. Tüm bunlardan dolayı aile kurumuna gereken değer verilmeli ve koşulları iyileştirilmeye çalışılmalıdır. Eskiler boşuna dememiş iyi aile iyi toplum diye 🙂